3 Ekim 2011 Pazartesi

şuursuzluk

Pazar günü eve döndüm. Evde Umut tarafından çığlıklarla karşılanmanın güzelliği anlatılır gibi değil. Hasret gidermek uzun, doymak mümkün değil.
İşler birikmiş, yazılacak yazılar birikmiş, okunmamış gazeteler birikmiş. Gazete eklerinden birini çekip okudum bugün. Ayşe Arman'ın yaptığı bir röportaj karşıma çıktı.
21 yaşında %100 engelli annesi olan bir anne ile yapılan bir röportaj. İçimi allak bullak etti. Zor bir hayat. Hep "allah sabır versin"lerle geçmiş. Baba yok. Para yok.  Çocuğun değil, kadının durumu vahim ama bence en vahim durumda olan, en acınacak olan Ayşe Arman'ın kendisi. Yazıyı sonuna kadar, bu tip hayatları çok duymuş, görmüş, hatta %96 engelli çocuğu olan bir anne olarak bizzat yaşamış bir anne olarak okudum. Yazı bitti, sonun ayrı renkte parantez içinde bir paragrafla yazılmış bir not vardı, Ayşe hanım'ın yazdığı, diyor ki:
"Evden dışarı çıktığımda ne kadar şanslı olduğumu düşündüm. Engelli bir çocuğunuz yoksa sizler de öylesiniz. Yatıp kalkıp şükredin"
Tüylerim diken diken oldu ve hemen klavye başına geçip bir mail döşenmek istedim bu "anlayışlı" köşe yazarına. "Ayşe hanım, ben de bir engelli annesiyim ama kendimi çok şanslı hissediyorum. Şaşıracaksınız belki ama bu deneyimi bana yaşattığı için yatıp kalkıp şükrediyorum"
7 yıldır, çevremde tanıyıp tanımadığım herkese,  bu blog'u kurarak ulaşabildiğim herkese engelli çocuk sahibi olmanın dünyanın sonu, bir annenin başına gelebilecek en kötü şey, bir şanssızlık, lanet veya cezalandırma olmadığını, bir varoluş, bir hayat biçimi, hatta bazen bakış açısına bağlı bir şans olduğunu anlatmaya çalıştım.  Oğlum hep sevgi ve ilgi gördü. Bugün 9 yaşındaki komşumuzun oğlu, sınıf arkadaşını Umut'la tanıştırmaya getirdiyse, birlikte elini tutup O'nu sevdilerse tüm bu düşüncelerin sonucudur. Eğer sürekli gülüyorsa hiç bşr zaman zavallı bir aile olduğumuzu düşünmediğimiz içindir.
 Oğlumla gurur duyuyorum.
Ama bu çok okunan yazar, haberinin sonuna bir paragraf koyarak tüm engelli annelerini şanssız, normal çocuk annelerini şanslı olarak ikiye ayırıyor. Zaten toplumumuzda oturmamış, zavallı engelli kavramını körüklüyor. Özetle "şuursuzluk" yapıyor.
Oturup tüm düşüncelerimi yazacağım kendisine, okur veya okumaz, ben elimden geleni yapayım da..

7 yorum:

  1. evet haklısın,toplumuzda ne yazık ki böyle bir önyargı ve engelli insanlara karşı acıma duygusu var. hayata tutunuşunuza,dinginliğinize gıpta ile bakıyorum...

    YanıtlaSil
  2. Çok haklısın hayatım... çok ayıp etmiş! Ben de yazını paylaşacağım... herkes okusun, rezil olsun Ayşe Arman da, şımarık şey!

    YanıtlaSil
  3. Evet, kesinlikle yazman lazim, hem de sadece ona diil, onun yazdigi gazeteye, public bi sekilde yazman lazim ki, sadece o diil onun editorunun de ne kadar bilincsiz ve daha dogrusu onlarin anlayacagi kelimeyle "denyo" oldugunu anlamasi icin yazman lazim. Bu Ayse Arman hakkaten bu kadar salak bi kadin mi, yoksa ben sadece onun adini salakliklar silsilesi yaptigi zaman mi duyuyorum?
    Bi gazetede kose yazari olmanin bir sorumlulugu vardir; boyle altin gunlerinde borek ve cay esliginde dagittigin gibi sapkandan cikardigin her yerli yersiz lafi etrafa dagitamazsin eger bunca insana yaziyorum diyorsan! Ama tabi bizim toplumumuzda boyle ilkelliklere haddini bildirecek insanlar da kalemlerini kendilerine sakladiklari icin meydan bu cahil cuhelaya kaliyor, onlar da incilerini esirgemedikleri icin kendileri gibi baska cahiller uretiyorlar. Virus gibi. Uruyor bunlar! O yuzden senin bu hatunu silkelemen zaten aslinda amme hizmeti! Senden daha usturuplu da kimse yapamaz bunu!

    YanıtlaSil
  4. ayhhh delirdim. nasıl şanssız der ya. dünyanın en mücadeleci kişileriyiz biz engelliler. ve insanların yüzüne gülümseme koymak benim görevim!

    YanıtlaSil
  5. Çok ciddiye almayın. Sizin dünyanızı anlayamaz, kumaşı bukadar. Umut'u kucaklıyorum. Cüneyt

    YanıtlaSil
  6. merhaba,
    sadece kısa bir süredir sizi takip ediyorum, alternatif annedeki yazınızdan siz olduğunuzu anladım. canınızı sıkmayın, sizin yaşadıklarınızı yaşamayan birinin empati kurması mümkün değil.
    sevgiler
    yeliz

    YanıtlaSil
  7. BİRİLERİ ARTIK DUR DEMELİ BU VE BENZERİ KENDİNİ BİLMEZLERE...
    Sevmeyiz ailecek A.A. hanımefendiyi yazılarındaki üslubu yüzünden. Hani bir tabir vardır ya "küçük dünyaları ben yarattım"; onunki biraz daha farklı; bütün dünyaları ben yarattım... İnsanları “ben ve diğer küçük süfli böcekler” olarak görmesidir başlıca sevmeme sebebimiz. Kendisi ulu bir filozof, yüce bir hayırsever ve nice başka sıfat, rütbe ve makamlara sahip üstün bir varlıktır.. Örneğin bir tek O hamile kalmıştır, çocuk doğurmuştur; bir taraftan da kariyerinin zirvelerine tırmanmış, yetmediği için ona özel ek zirveler inşa edilmiştir ve insanlar O’nu örnek almalı ve mütemadiyen takdir etmelidir; böyle zanneder…
    Hayır hayır… Böyle olduğuna emindir. Aslında bir taraftan gerçekten takdiri hak ediyor; neredeyse nefret mertebesindeki hislerimize rağmen okuruz zaman zaman yazılarını… Densizliğine, şuursuzluğuna sinirlenerek… Ancak son yazısı artık kendini bilmezliğin sınırlarını zorlamakta.
    Yazının içeriğinden bahsetmeyeceğim, sadece kişisel görüşlerimi belirteceğim, merak eden açar okur; A.A. Hanım da “rating”ini biraz daha arttırır sayemde, naçizane.. :P
    Ben artık bıktım A.A. ve benzeri köşe yazarlarının hakkımda ahkam kesmesinden, insanları kendilerince sınıflandırmasından… Türkiye’nin gerçek köşe yazarlarından, bulunduğu yere gerçekten kaleminin gücü, dilinin kıvraklığı ile gelmiş yazar ve gazetecilerinden özür dilerim bu “insanları” köşe yazarı olarak nitelendirdiğim için. Ancak aklıma gelen diğer tabir ve sıfatları topluluk içinde dile getirmeye aldığım terbiye izin vermez..
    Örneğin, geçenlerde bir şuursuz daha ahkam kesmiş ve şöyle demişti “Serdar Ortaç’ı sevmiyorum, dinlemiyorum diyen yalan söyler”… Bak bak! Ben sevmiyorum kardeşim, dinlemiyorum, kulaklarım “eserleri”ne ancak kanal değiştirinceye kadar maruz kalıyor; o da yanlışlıkla boy göstereceği (sesini duyurabildiği) bir kanala rast geldiysem..
    Neyse asıl konumuza dönelim… Başta A.A. olmak üzere bir takım kendini bilmez, şuursuz ve artık terbiyesiz “köşe yazarları”nın kendi tatminsizliklerini, değersiz yaşamlarını, kıt dünya görüşlerini üzerimize kusmalarından bıktım artık. Kimse onların masturbasyon malzemesi, hastalıklı düşüncelerini aklama aracı olmak zorunda değil… Sadece engelliler değil, zor durumda olan, zorlu hayatlar yaşayan hiçkimse bu ve benzeri sığ ínsanların, kendi tatminsiz hayatlarına değer katmaya çalışma çabalarına alet olmak' popülist yaklaşımla rant sağlama aracı olmak zorunda değil.. Başkalarının mutsuzluğundan kendine mutluluk kaynağı bulan toplumun böylelerine prim verip kendilerini “bir şey” zannetmelerini sağlamak ise bir insanlık ayıbı bence..
    Uzun lafın kısası… BİRİLERİ ARTIK DUR DEMELİ…

    YanıtlaSil