Uzun zamandır ağlamamıştım. En çok çaresizlik ağlatır beni, çözüm bulamama, kapana kısılmışlık hali.
Işıl’la tanıştım dün akşam üstü, Işıl değil de annesi ağlattı beni. O bıkmışlık, o karamsarlık, o kapkara ifade...
Nişantaşı’ndayım, otoparka doğru yürüyorum, tam iş çıkış saati, kaldırımlar kalabalık.. Otobüs durağının yanında bir anne kız fark ediyorum. Selpak satıyorlar. Kız 20li yaşlarda tekerlekli sandalyede ve belli ki spastik. Saçları kısacık kesilmiş, temiz pak giydirilmiş, elinde 1 adet selpak. Annesi hemen arkasında duruyor.
Paramı hazırlayıp yanlarına gidiyorum. “merhaba, bir selpak alabilir miyim?” diyorum, önce sadece kıza bakarak ve direkt o’na sorarak. Hemen annesine bakıyor. “ben senden almak istiyorum” diyorum “parayı da sen alacaksın.” Uzatıyorum madeni parayı parmaklarının arasına, başparmağı ile işaret parmağının arasında tutuyor ve çekip alıyor yavaşça. “işte bu “diyorum “çok iyi aldın!” Çok utanıyor, bakışlarını hep kaçırıp kafayı yana çeviriyor. Çok iyi biliyorum bu hareketi. “Benim de oğlum var” diyorum “7 yaşında aynı senin gibi, çok güzel, çok tatlı. Ama sen ondan daha iyi tutuyorsun, ellerini daha iyi kullanıyorsun, inşallah o da senin gibi becerir bu işleri” Çok hoşuna gidiyor, gülümsemeye başlıyor. “Adını söyle şimdi bana “ diyorum “Benimki Ayşin, senin ki ne?” Uğraşıyor bir takım sesler çıkıyor ama anlayamıyorum sonunda annesi kopya veriyor fısıldayarak “Işıl” Sonra anne ile konuşmaya başlıyoruz. Kadının ilk söylediği “ Allah ardımızda bırakmasın” oluyor. Önce anlamıyorum, başka konuya geçiyorum. “Çiğneyebiliyor mu?” “ Diye soruyorum "7 sene önce başladı” , “çok zor şeyler atlattık “ diyor. “Ben kendim de hastayım, bütün paramı harcadım doktor doktor gezdirdim, çare var sandım, yokmuş bilemedim” diyor. “Sen de dolaştırma doktorlarda, çocuğunun geleceğine yatır, benim kalmadı” diyor “hep dua ediyorum, Allah ardımda bırakmasın diye”. Biz konuşurken ve anne bu kadar karamsarken bana gülümseyen bakışlar atıyor Işıl. Kadın bir anda dönüp kızına “Dik dur annecim “ diyor. İrkiliyorum. “dik dur annecim!” Günde en az 5 kere Umut’a söylediğim cümle bu. Benim de Umut’unda bıktığı, artık itiraz ettiği ama hemem dikleştiği uyarı. Işıl hemen dik duruyor, kafayı arkaya atıp . Hemen sırtını okşuyorum aynı Umut’a yaptığım dibi, “çok güzel” diyorum “bacaklarını da dikleştir”, hemen yapıyor, çok düzgün oturuyor aynı Umut’un yaptığı gibi. Yüzündeki muzur ifade aynı, kahkahası aynı. Sırtına dokununca annesi hemen “sırtı berbat!” diyor, “yok canım diyorum, berbat denecek kadar eğilmemiş, bak ne güzel duruyor, O sırada Işıl kolumu tutuyor, bir şey söylüyor anlamıyorum “yürüyor mu?” diyormuş meğer Umut için. “ben yardım edersem evet" diyorum, “ben de" diyor. Gülümsüyoruz karşılıklı. Dehşetle farkediyorum ki o anda, engelli olan aslında Işıl değil, annesi... O o kadar memnun ki hayatından.. kadında da suç yok ki, bir taraftan, hani derler ya "ağlarsa anam ağlar" diye, aynen öyle olmuş. Zaten ne zaman bir engelli yetişkin ile konuşsam kendisini ve çocukluğunu çok normal çok olağan anlatıyorlar, çünkü onlar aslında normaller, varoluşları bu, onları engelli gören ve engelleyen onlar için üzülen, kahrolan, kendini yerden yere vuranlar bizleriz en çok da anneler...
"Hadi" diyorum "ben gidiyorum, çok memnun oldum tanıştığımıza" Işıl elini uzatıp tokalaşıyor. Kadın yine “Allah ardımızda bırakmasın" diyor. Arkamı dönüyorum ve birden ağlamaya başlıyorum.. Belki hormonlarım yüzünden, bilmiyorum…