11 Aralık 2011 Pazar

şerife

8 yaşındayım. İstanbulun içinde bir köyde yaşıyoruz. Halkalı köyü.  Çok büyük bir bahçemiz var.. Meyve ağaçları, mısır tarlaları, bol köpek, bol tavuk, bir de evin tam karşısında bir mezarlık.  Mahalle ilkokuluna gidiyorum. Sobalı bir sınıfta, 70 kişi bir arada okuyoruz, her sırada 3 bazen 4 öğrenci. Çok arkadaşım var, aralarından birinin adı Şerife.  Doğumgününde evimize geliyor, beyaz  elbisesi çok güzel.

10 yaşındayım. Yeşilköy'de bir okula verdiler beni.  Son sınıfı iyi okuyayım, belki kolej sınavlarını kazanırım diye. Çok arkadaşım yok, hepi topu 1 veya 2 tane. Alışmaya çalışıyorum, alışamıyorum. Bu arada annemden duyuyorum Şerife hastalanmış, hem de çok.  Tedavi görüyormuş.  Annesi ile konuşmuş. Çok hasta olmak nasıl bir şey gözümün önüne pek getiremiyorum, çok da ilgilenmiyorum sonra unutuyorum.

11 yaşındayım.  Koleje kayıt oldum, hazırlık sınıfındayım. İngilizce konuşmak, konuşulanı anlamak zorundayım.  Bocalıyorum.  Bir gün hademe teyzelerden  biri yaklaşıyor yanıma  "sen Raşit Amca'nın torunu musun?" diyor.  "Evet" diyorum.  "Ben Şerife'nin annesiyim"  diyor " hatırladın mı?   Akşam anneme anlatıyorum.  Annem Şerife'nin hala hasta olduğunu anlatıyor.  Hastalığının adının da lösemi olduğunu.  Bir kaç gün sonra tenefüs zili çaldığında sınıfın kapısında bir kız çocuğunun durduğunu görüyorum.  Bana el sallıyor.  Dikkatli bakınca O'nun Şerife olduğunu farkediyorum.  Yanına gidip konuşuyorum ama 11 yaşında, çakışmış 2 dünyanın şaşkınlığıyla, 5 dakikalık tenefüste, Şerife'nin saçlarına gözünü dikmiş bakan sınıf arkadaşlarımın arasında, ne konuşulursa... Tedaviden saç dökülmesinin ne olduğunu o zaman bilmiyorum.  Peruğun  bir çocukta nasıl acayip görünebildiğini de... Şaşkınım... Üstelik utanıyorum, utanıyor olmama daha çok utanıyorum...

12 yaşındayım. Şerife'nin öldüğünü söylüyorlar. Tabutuna da hep istediği gelinliğin konulduğunu, dedemin cenazeye gittiğini.  Çok üzülüyorum.  Rüyalarıma giriyor Şerife.  Kapıların arasından bana el sallıyor, bazen onunla  ilgilenmediğim için kızıyor bağırıyor, bazen beni yanında götürmek istiyor. Vicdan azabı çekiyorum, onu bıraktım diye, onu aramadım, sormadım diye, hastalandı ve öldü diye...

38 yaşındayım. Şerife'yi hiç unutmadım. Kanserden ölen bildiğim ilk çocuktu o, malesef son çocukta olmadı.  İstanbul'da hala köyler var, 70 çocuğun bir arada okuduğu okullar var. Ve hala kanserden ölen Şerifeler var.  Ne yazık ki...

(fotograf:  Murat Germen)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder