5 Ağustos 2011 Cuma

Okul

Okul görüşmesine gittik geçtiğimiz çarşamba.Küçükbakkalköy'de Metin Sabancı Rehabilitasyon merkezinin kampüsü içerisinde, küçük, temiz bir binada kuruluyor beklediğimiz okul.
19 eylülde, tüm diğer okullar gibi eğitim hayatına başlayacak. Spastik engelliler ve diğer gelişim problemli çocuklar eğitim görecek, eğitim hakkı olacak, tıpkı diğer çocuklar gibi...
Okul Müdürü Emine Hanım, yıllardır engelli çocuklarla çalışmış, eğitime gönül vermiş, bu hayalin gerçekleşebilmesi için taşın altına elini koymuş biri, dürüst, samimi.
Okul görüşmesi nasıl olur bilmem, arkadaşlarım çocuklarına okul ararlarken neler sorarlar, hangi kriterlere dikkat ederler bilemem. Ben kendi çocuğumu bilirim, ve O'nun ihtiyaçlarını... Ayrıca bu güzel ülkemizde başka seçenek, başka spastikler için yapılmış okul yok ki, neyi neyle karşılaştırayım." Aaa bu okul'un sistemini, parasını, bulunduğu binayı sevmedim, bir başkasına bakayım" deme lüksüm yok ki!
Okulun adını bile sormadım, hala da bilmiyorum, kayıt yaptırırsak öğreniriz nasılsa, Ahmet, Mehmet ilköğretim okulu ne farkeder ki, oğlumun gidebileceği bir okul olduktan sonra...
Müdüre hanım'ın odasına girdikten sonraki tanışma faslı bitince başlıyorum konuşmaya;
"Umut eğitim alabilir mi?" diyorum, "ana sınıfına gidebilecek düzeyde mi sizce?" " elbette" diyor" eğitim her çocuğun hakkı, Umut'unda"  " Ama" diyorum "altı bezli, çiğneyerek yemek yiyemiyor, nasıl olacak temel bakım durumları?"  "biz halledeceğiz" diyor Emine hanım," biz öğreteceğiz, her çocuğa bir abla düşecek ihtiyaca göre, altını da biz değiştireceğiz, tuvalet eğitimini de vereceğiz" " ellerini kullanamıyor, ne kalem tutar, ne konuşur, 30 kelimesi ve yüzlerce mimiği var, kim anlar derdinden?" diyorum." Ne güzel diyor, 30 kelime harika! siz bize yazacaksınız, çocuğu anlatacaksınız, biz tanıyacağız, anlayacağız ve eminim oğlunuz sizden daha çabuk alışacak bu duruma"   "sabah 9 da başlayacak eğitim" diyor Emine hanım, "akşamüstü 4'e kadar, sınıflarda 5-6 çocuk en fazla. Her gün farklı programlar, hem grup içi aktivite hem bireysel çalışmalar, fizik tedavi, konuşma terapisi, ritim alelyesi, el becerileri, bilgisayarlı çalışma, şarkılar eğlenceler, bu rutin ile ilerleyecek çocuklar, göreceksiniz çok şey değişecek". " Oldu da.." diyorum  "alıştı, oldu da taaa bizim evden 1 saatlik yolu aştı, değecek mi mis gibi hayatını sarsmaya, her gün fizik tedavi, yüzme, konuşma terapisi görüyor zaten, sitede çocukların yanına gidiyor, izliyor, memnun mesut yaşıyor, ya geriletirse bu eğitim çabası O'nu, ya kapanırsa içine yabancıların arasında?"
Emine hanım gülümseyerek dinliyor saçma sorularımı "denemeden bilemeyiz diyor, ne siz, ne ben" Sonra alıyor bizi yaz okulu olarak kullanılan sınıflara götürüyor.  küçükler sınıfına geliyoruz, kapı açılıyor içeri giriyoruz. 5 ufaklık yanlarında ablalar ve öğretmenle beraber bir masanın etrafına oturmuşlar, hamurlarla oynuyorlar. Öğretmen Umut'u tanıtıyor çocuklara, hep bir ağızdan "ho şgeldin Umut" diyorlar. Benimki usulca "me" diyor onlara yani "merhaba" İçimden bir kahkaha atıyorum, terbiye verebilmişiz çocuğa. Uyum sorunu çekmeyecek galiba...
Öğretmenler geliyor Umut'u konuşturmaya çalışıyorlar, bizimki hemen başlıyor "abla" diye bağırıp, yanak uzatıp öpücük atmalara, cilve yapmalara... Müdür yardımcısı "bu küçük bir kedi yavrusu "diyor. Öyle galiba, herkesin kucağına sokulup öpülmeye okşanmaya o kadar alışık ki, cidden bir tek kuyruğu eksik!
"Eee"e diyorum Emine Hanım'a" ne yapacağız, bu güzel imkandan, ortamdan, okuldan nasıl yararlanacağız? Nedir fiyatı?"   "30 milyar yıllık" diyor Emine hanım, "servis ve yemek dahil değil yalnız". Yutkunuyorum. Burası vakıf okulu değil mi? Vakfın parasını mı okul sağlıyor, okulun parasını mı vakıf anlayamıyorum.
 Yine gözümde canlanıyor bir başka hayat, bir pansiyon açmışım sahil kasabasında, gelenimiz gidenimiz çok, oğlan büyümüş yardım ediyor bana, baba hamakta uyuyakalmış, hiç ifademi bozmadan soruyorum "eğitime gerek var mı cidden? okul olmadan geçmez mi güzel bir hayat?" soruma kendim bile inanmayarak," hayır" cevabını kendi kendime vererek.
Çünkü artık biliyorum ki oğlan büyüyor, annem babam bana nasıl yetemediyse günü gelince ben de O'na yetemeyeceğim, bu kedicik büyüyüp aslan olmak isteyecek,  O'nu kucağımda tutamayacağım kadar büyüyecek, arkadaş isteyecek, başka dünyalar isteyecek..
Ve benim bunu O'na veremeyeceğim gün gelecek, işte o zaman "keşke" demek günah olacak.
Emine hanım gülümsüyor. "sizin gibi düşünenler var elbet, eğitimsiz hayat üzerine yazılmış kitaplar, akademik tartışmalar, belki de mümkündür"
Düşüneceğiz ve size haber vereceğiz diyerek ayrılıyoruz binadan.
30 milyar, yılın şoku, yılın vicdan azabı, yılın bu ülkede engelli olmanın utancı... 30 milyar, gece uyutmuyor...

3 yorum:

  1. ne desem boş, ne desem bilemedim. bu ülkede yaşamak suç gibi. devletin yapması gereken görevleri para ödeyerek vatandaş yapmak zorunda. yok böyle bir sistem.
    yapacak bir şeyler olmalı.

    YanıtlaSil
  2. baştan okurken ne güzel dedim böyle okullarda varmış ülkemde, her şey dört dörtlük,ama sonu :( ne bu yaaaa o nasıl bir rakamdırr öyleeeee ticarete dökmüşler sanki işi
    rabbim yardımcınız olsun

    YanıtlaSil
  3. ablacım yaşadıklarını öyle iyi anlıyorumki. hayallerin peşinde koşmak için para istenmesi öyle acı ki.

    YanıtlaSil