26 Ağustos 2011 Cuma

arılara fısıldayan kadın

Bir kadın düşünün, denizden 2000mt. yükseklikte bir yayla evinde tek başına yaşıyor olsun. Kızlarını evlendirmiş, kızlar şehre göç etmiş, koca köyde, kendisi yaylada, tam 3 ay tek başına. En fazla 8-10 ev daha var aynı yaylada, aralarından incecik dereler geçen. Evinin yanında bir ahır, 2 inek, bir köpek, bir de buzağı Gülbeyaz yarenliği. Bakkal yok, çarşı yok, doktor hiç yok.


Ama kovanlar var, ve binlerce arı. Ve bu tek başına yaşayan kadınınsa arı alerjisi.

Ben arıdan korkmam, küçükken üstüne bastığım bir arı tarafından sokulmuşluğum dışında bir vukuatım da yok. “Onlara zarar vermezsen onlarda sana zarar vermez” diyenlerdenim. Hoplayıp zıplayanlardansa yerimde sabit duranlardanım.
O gün de öyle oldu. Yaylada evinde yürüyüşçüler göllere gidip Umut’la bizi bahçesine koydukları kadınla sohbet edip, çay içerken koyu sis dağıldı ve etrafımızı arı sardı. Gördüm uçuştuklarını, aldırış etmedim, “soksa şimdi ne olur?” demedim, hatta aklımdan bile geçirmedim. Taa ki kadının ifadesinin değiştiğini ve yavaşça “geldiler..” dediğini duyana kadar.
Korku filmi sahnesi gibi oluyor bir an. Sis dağılmış, arılar basmış.. “durup dururken sokarlar mı ki?” diye soruyorum 30 yıllık inanışımdan geri durarak. “bazıları..” diyor “hepsi değil.” “beni dişlerlerse komaya giriyorum” diye devam ediyor fısıldayarak “hepsi değil, bazıları..” Ödüm kopuyor o an. Bildiğin dağbaşındayız, “ne yaparım” diye düşünüyorum, kucağımda yürüyemeyen bir çocuk, yol iz bilmeyen ben, inekler, bir köpek, bir de buzağı Gülbeyaz.
“İlacım var” diyor “onu içiyorum merak etme, ama oruçluyum iftarı beklemem gerek.”
“Eh be kadın” diyorum içimden ” kimsenin inancına, ibadetine karışamam ama bari bana fısıldayacağına şu arılara fısılda da dişleyeceklerse de seni iftardan sonraya bıraksınlar, yoksa ben bildiğim tüm duaları fısıldamaya başlayacağım…”

(resim michael borremans)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder