20 Kasım 2010 Cumartesi

mış gibi

Yeni tanıştığım insanlarla sohbet ederken, çocuk konusu açıldığında ilk soru "kız mı, oğlan mı?" oluyor. İkinci soru "kaç yaşında?" üçüncü soru ise "hangi okula gidiyor?" İşte o zaman "gitmiyor" diyorum "çünkü oğlum engelli" Bunu söylerken hiç üzüntü yaşamıyorum, aksine gururla ve üstüne basarak, kafamı dik tutarak vurguluyorum "engelli" kelimesini.


Engelli çocukların eğitim gördüğü okullarda var tabii, parmakla gösterilecek kadar az olsa da. Ama oğlum henüz o aşamada değil. Henüz fiziksel ve ruhen "normal" adlandırdığımız okullara "gölge öğretmen" eşliğinde bile gidebilecek duruma henüz gelmedi.

Ama yanlız değiliz, eve kapanmak zorunda hiç değiliz, devletimiz bizim gibi engelli ailelerini yanlız bırakmıyor. Devletimiz bizlerin ağzına bir parça bal sürmekle yetiniyor. Paran varsa buyur burdan başla diye yol gösteriyor.

Her semtte son senelerde birbiri ardına açılan devlet destekli özel rehabilitasyon merkezleri mevcut. Bu kurumlar genelde eğitimciler tarafından işletiliyor ve kayıtlı engellilere fizik tedavi, bireysel eğitim, grup terapisi, konuşma terapisi, hidroterapi gibi hizmetler sunuluyor. Devlet çocuğun engel durumuna göre bu merkezlerde bedelsiz eğitim görmesini sağlıyor, teşvik ediyor. Çocuğun merkeze ulaşımı evinden servis ile sağlanıyor.

İlk bakışta harikulade bir projeymiş gibi görünüyor ama düşününce zaten olması gerekenin neden bu kadar geç geldiğini düşünmeye başlıyor insan. Acaba birilerine "bakın biz de engellilerimizle ilgileniyoruz" mesajı mı veriliyor?

Sonra şu "bedelsiz" e takılıyor insan, Bedelsiz olan ne?

Bu merkezlere kayıt olmak için ilk yapılması gereken çocuğun engel durumunu belgeleyen bir raporu devlet veya üniversite hastanesinden almak. Raporu nöroloji servisi bir kaç muayeneden sonra veriyor. Raporda engel seviyesi % olarak belirleniyor. Fiziksel ve zihinsel olarak ibareler var.

Benim oğlumun raporu %96 engelli olduğunu belgeliyor. Raporun her sene yenilenmesi lazım. İlk saçmalık burada ortaya çıkıyor. Kişinin engeli her sene değişebilecek ve değeri ölçülebilecek bir olgu olmamasına rağmen böyle bir şart koşulmuş. Raporların alımı çok zor ve zahmetli, randevular, sıralar sürekli aynı sorular ve muayeneler.

İkinci aşama ikametin bulunduğu rehberlik eğitim merkezlerine çocukla beraber gidip rehabilitasyon merkezine gitmeye ihtiyacı olup olmadığının tespitini yaptırmak. Aylar sonrasına verilen randevuda 5 dakikada çocuğu değerlendiren uzmanlar haftada kaç saat "bedelsiz" eğitim alabileceğine karar veriyor. Maksimum haftada 2 saatlik belge ve civardaki rehab. merkezlerinin adresleri elinize tutuşturuluyor. Tam bir sene sonra yeni raporla aynı işlem tekrarlanmak zorunda. Bu kez bu 5 dakikalık değerlendirmeye "ne öğrenmiş göstersin bakalımlar"lar ekleniyor.

üçüncü aşama merkez seçimi. İşe kendini adamış yer bulmak çok önemli. Kalifiye eğitim kadrosu, işini benimseyerek yapan öğretmenler her yerde oldığu gibi buralarda da bulmak güç. Yapılan ilk değerlendirmede fizik tedavinin bir ömür boyu sürmesi gerektiği öğreniliyor, evde sürekli tekrar edilmesinin ne kadar hayati olduğu da. Bireysel eğitimde nesne tanımanın önemini, oyun oynamayı, grup terapide sosyalleşmeyi, konuşma terapisinde dilin çalışmasını, çiğnemenin önemini, hidroterapide suyun kaldırma kuvvetinin verdiği özgüveni ve bedeni kullanabilme kabiliyetinin artmasını, hipoterapide yürüyemeyen engellinin kalça ve bacak kaslarının üstüne binilen at tarafından nasıl çalıştırıldığını, ikisinin arasında kurulan bağın olağanüstü güzelliğini hayretler içerisinde öğreniliyor.

Bütün bunlar o kadar önemli o kadar hayata dair ki engelli çocuk her dersi haftada 3-4 saat alsın istiyor ailesi. Fakat elde sadece alınabilecek bedelsiz haftada 2 saat var. Kime, ne kadar yeter?

her özel dersin saati merkeze ve uzmanına göre 100-150TL arasında değişen fiyatları var.. Her aile bütçesi dahilinde özel derslere başlıyor, içi kan ağlayarak, her dersin aslında hiç bitmeyecek hayati birer egzersiz olduğunu bilerek.

Olması gereken şey bu değil. Olması gereken şey aileye şuçluluk duydurarak cebindeki parayı son kuruşuna dek çocuğunun gelişimine harcamasını sağlamak değil. Olması gereken şey devletin engelli çocuklara sahip çıkması onların kendilerine yetecek birer birey olana dek, olamıyorsa hayatı boyunca gereken tüm fizik tedavi ve rehabilitasyonunu sağlaması, aileleri eğitmesi, yanlız bırakmaması. ideal dünyada değil, yaşadığımız dünyada bunun örnekleri mevcut ama gel gör ki ülkemizde durum böyle.

Özetle "mış gibi" durumdan daha öteye değil olay. Yani eğitim veriyormuş gibi, önem veriyormuş gibi, sahip çıkıyormuş gibi, önemsiyormuş gibi ....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder