11 Mart 2012 Pazar

tokyo

Japonya bir görsel şölen! Bakmaya doyamıyor insan!

Beni sevmedi, istemedi Japonya, ağlattı bir de üstelik ama ben onu sevdim, yılışık gibi yakasına yapıştım.
11 saatlik uçuşta önce boğazım şişti, sonra ateşim çıktı, muhtemel Umut’tan kaptım hastalığı taa oralara kadar taşıdım. Valizim çıktı ama çek çek kolu çekilmiyor, telefonum var ama çekmiyor. Eve ulaşılmıyor. Çocuğun dikişler alındı mı, öksürüğü bitti mi bilinmiyor. Hapşırmadan duramıyorum, mikrop fobili, maskeli tüm Japonları korkutuyorum. Saat farkı çok, uyuyamıyorum. Odam 12. Katta küçücük bir kutu. Ben içinde yuvarlanan minik bir fare, o ne depremdi öyle! Hava güzel demişlerdi baktığım tüm kanallar, ama sürpriz bir tipi çıkardı karşıma Tokyo. Göz gözü görmedi tüm gün. En sonunda gittiğim bir tapınakta yüzlerce fal çubuğu arasından çektiğim “çok kötü şans”ı ve “sabırlı ol”u okutunca bir Japon’a, sinirlerim daha fazla dayanamadı, bir iki damla yaş fışkırttı.
Yine de sevdim Japonyayı, o pespembe kıyafetli, peruklu kızları, oyuncak bebekten farkı olmayan çocukları, hala kimonoyla dolaşan teyzeleri, saygıyla eğilen insancıkları, tasarım dehalarını, desenli çoraplarını, sakinliklerini, sushisini, zen felsefesini…
Geri dönerken uçakta hastalığım birdenbire geçiverdi, iner inmez telefonum çalıştı, valizim çalışır vaziyette teslim edildi, şansım geri döndü, moralim düzeldi, yüzüm güldü.
Bir dahaki sefere kiraz çiçeği mevsiminde gideceğim, belki o zaman iyi davranır bana Japonya, pembiş pembiş çiçekleriyle…







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder