7 Aralık 2010 Salı

hikaye

Nazlı Eray'ı severim. Hayalgücüne, hikayelerine hayranım. Çok çok eskiden okuduğum hikayelerinden birinde çok sıradan bir hayat yaşayan, ailesi tarafından değer görmeyen bir kadın, koca işe, çocuklar okula gittikten sonra, ütü odasının duvarını oyarak oluşturduğu bir delikten yan daireye geçer ve orada bambaşka bir kişilikte, bambaşka bir hayat yaşar, ailesi eve gelmeden de geri döner deliği büyük bir çamaşır leğeni ile kapatırdı. Sonunu hatırlamıyorum ama bu ikili yaşamlar, ikili karakterler hep ilgimi çekti.
Sonra baktım ki ben de ikili hayatın içindeyim, tam o hikayedeki gibi değil, birini diğerine tercih ettiğimden değil, kaçış istediğimden değil, olması gerektiği için.
Benim geçiş tünelim arabam, yan dairem ise iş'im. Orada yaşayanlar ise arkadaşlarım. Hikayedeki kadından farkım her iki hayatımdakilerin de birbirlerinden haberdar olmaları. Bilmedikleri ise her iki hayatımdaki karakterimin birbirinden tamamen farklı olduğu...
Evdeki anne ile işteki kadın. Madalyonun iki yüzü, ikizler burcu...
İşteki kadın kararlı, net, sakin, şık, hızlı düşünen, hazır cevap, pratik, esprili,uzak, bir tür öğreten kadın.
Evdeki kadın ise; endişeli, kararsız, düşünceli, panik, paspal, yakın, bir tür öğrenen kadın. Oğlu tarafından eğitilen kadın.
Asıl dert iki hayatın kesişme noktaları. Arkadaşlarla evde toplantı, doğumgünü partisi, mangal... İki karakterin birbirine geçip devreleri yakması...
Kocaman bir çamaşır leğeni istiyorum, bendeki delik hikayedekinden çok daha büyük!
(fotograf: Matthieu Lavanchy)

1 yorum: