Geçmiş zamanlardan birinde doktorun kapısının önünde bekleşiyoruz. Sıra kimde, kim girecek, kim yatacak, kim bu akşam evini görecek belli değil. Tedavinin yarısında bile değiliz, sinirler gerilmiş, kucağımızda uyuyan Umut. Benim gibi yerinde durmayı bilmeyen biri için sabahın 7:30undan beri aynı sandalyede oturmak eziyet olmuş. Ben hemotolojinin kapısını tutmuş, yanımda ayakta duran tanımadığım iki kanserli çocuk annesi daha konuşmadan düz duvara bakarken bir kadın yaklaşıyor. "benim kızımda" diyor "kemoterapi görecek, çok yan etkisi oluyor mu?" Diğer annelerle birbirimize baktığımızı hatırlıyorum. Kemoterapinin kendisi zaten bir yan etki değil mi? "Doktora sorun" diye geçiştiriyoruz ne desek doğru değil, kimine yan etki, kimine değil. Doktorumuz anlatsın biz değil...
Geçmiş zamanların birinde doktorun kapısının önünde bekleşiyoruz. Tüm çocuklar istisnasız saçsız, istisnasız kaşsız ve de istisnasız melek bakışlı. Hepsi tedavisinin ortalarında, bağışıklık düşük. En ufak bir mikrop günlerce hastanede yatmak demek. O yüzden tüm anne babalar tedirgin. Kapılarda, duvarlarda yazılar, "bulaşıcı hastalık varsa kapının önünde, hatta koridorda durmayın, dr'unuzla acilde görüşün!" yazıyor ama çok değil 4mt ötedeki kapı "göğüs hastlıkları"na ait, yani karşı sırada oturanlar genelde öksürenler, aksıranlar... Bir kadın yanaşıyor yavaşça kapıya, elinden tuttuğu bir kız çocuğu ile. Kızın saçları uzun, belli ki eski hasta,iyileşmiş, ama yüzünde belirgin benekler dolu. Ben daha anlayamadan durumu, kadın doktor odasına giriyor. Girmesi ile beraber doktor eşliğinde çıkartılması bir oluyor ve hızlıca uzaklaştırılıyor ortamdan, "su çiçeği" fısıltıları arasında, azarlarla beraber. Bildiğim kimsenin mikrop kapmadığı, kaptırılmadığı...
Geçmiş zamanlardan birinde doktorun kapısının önünde bekleşiyoruz. Tedavimiz sonlanmış. 1,5 senedir her hafta başında gelip bekleşmişiz o kapının önünde, eğer yatmıyorsak serviste. Son kontrollerden birindeyiz. İntern'lerden biri bizi farkediyor ve şaşkınlıkla"bu Umut mu?" diye soruyor. Yere basıyor oğlan, saçları uzamış, gözünde gözlük, bambaşka bir çocuk olmuş. Hızla girip içeri "Umut gelmiş!" diye bağırarak haber veriyor doktorumuza, gülücüklerle içeri alınıyoruz.
Bugün bambaşka bir hastanenin bambaşka bir kapısında, bambaşka bir sebeple, yine aynı doktor için beklemişler oğlumla babası. Boş bir koridorda, rahat koltuklarda. Bir kadın gelmiş yanlarına, Umut'u sevmiş, o da ona "abla" demiş. Sonra doktorumuz çıkıp kapıdan eşimle konuşurken aynı kadın doktorumuza "bu o Umut"mu yoksa?" demiş. Demek hala anlatılıyoruz başka odalarda, başka hayatlarda olsak dahi.
Zaman geçiyor, oğlum büyüyor, kapılar değişiyor, insanlar geliyor, insanlar gidiyor ama doktorumuz aynı, içimizdeki güven aynı, umut aynı...